Beyinle Bedenin Savaşı
Bu makaleyi paylaş
Beyinle bedenin savaşını Yiannis Kouros bizlere müthiş bir örnekle anlatmaktadır. Yiannis Kouros, Sparta’da başladığı koşusunu hiç durmadan sürdürmüştü. Tam 256 kilometre sonra Atina’da bitirdiğinde herkes uyuyordu. Öyle ki genç Yunan atlet yarışı bitirdiğini ve kazandığını resmileştirmek için hakemleri uyandırmak zorunda kaldı. İlk kez yapılan 1983 tarihli Spartathlon koşusunun bitişinin sabah 8 gibi olacağını öngörmüşlerdi. Yiannis’in sabah 5’te Atina’ya varmasıyla yanıldıklarını gördüler. Zaten Yiannis hakkında da yanılmışlardı.
O güne kadar atletizm dünyasında kimse Yiannis Kouros’u tanımıyordu. Hatta sonradan ultra maraton dünyasının en zorlu yarışı olarak kabul edilecek Spartathlon’a katılması bile şans eseri olmuştu. Organizatörler katılım için son başvuru tarihini kaçıran Kouros’u “Yarışta bir de ev sahibi ülkeden koşucu olsun” diyerek öylesine almıştı.
Spartathlon’un temelleri Marathon Ovası’nda 1. Darius komutasındaki devasa Pers ordusunun karşısına çıkmak zorunda kalan zayıf Yunan birliklerinin zaferinin Atina’ya bildirilmesine dayanır. Anlatıya göre bu görevi alan Pheidippides adlı bir asker 42 kilometre koşar, Atina’ya girer, “Nike!”, yani “Zafer!” diye haykırır ve ölür. Ancak Heredot’a göre bu anlatı gerçek değildir. Gerçek daha inanılmazdır. Heredot, Pheidippides’in Perslere karşı yardım toplamak için Atina’dan Sparta’ya kadar tam 256 kilometre koştuğunu iddia eder.
Sıradan bir askerin, yani aslında bu iş için sıradan bir insanoğlunun 256 kilometreyi bir buçuk günde koşmasına karşı merak duyan Büyük Britanya Kraliyet Hava Kuvvetleri komutanlarından ve koşucu John Foden 1982 yılında bir deneye girişti. Foden ve iki arkadaşı MÖ 490 yılındaki Marathon Savaşı’nın yapıldığı bölgedeki yolları esas alarak Atina’dan koşmaya başladılar. 40 saatin altında bir sürede Sparta’ya vardılar. Ve bu deneyimi ertesi yıl Spartathon adını verdikleri ultra maraton yarışına dönüştürdüler. İşte Yiannis Kouros, neredeyse 2500 yıl sonra atalarından Pheidippides’ten aldığı bayrağı tekrar zirveye çıkarmayı başarmıştı.
Hiç Durmayan Adam
Peki bu nasıl gerçekleşebildi? Bir amatör, birçok ünlü sporcuya saatlerce fark atarak 256 kilometreyi 21 saat 53 kilometrede nasıl koştu? Kouros tanınmış bir koşucu değildi. Dahası Kouros o güne dek maratondan uzun bir mesafe koşmuş da değildi. Spartathlon’la 1983’te başladığı uzun mesafe koşuculuğunu 1998’de sonlandırırken kazanmadığı bir şey kalmamıştı. Katıldığı 43 ultra maratonda rekor kırarak altın madalyaya ulaştı. 100 mil, 1000 kilometre ve 1000 mil koşularında arazi ve asfaltta dünya rekorları kırdı. 12, 24 ve 48 saat ile 6 gün yarışlarında da… 1987’deki 1060 kilometrelik Sidney-Melbourne yarışında, rakiplerine 12 saat avans verilmesine rağmen o yine birinci olmayı bilmişti.
Kendisi de bu yarışları nasıl kazandığına dair sorulan soruları cevaplamaya çalışırken bir keresinde “Maratonda hızlı koşamıyordum ama yarış bittikten sonra da koşmaya devam etmek istiyordum” dedi. Yine “Diğerleri yorulunca dururlar. Ben durmam” sözleriyle kendisine yarışı kazandıranın bedensel değil, zihinsel dayanıklılığı olduğunu ortaya koydu. Onun, “Durmak isteyen bedenimle devam etmek isteyen beynim savaşa girer. Bedenime yorgun olmadığını söylerim, o da beni dinler” sözleri her şeyi açıklıyor.
Bazen bedenin durmak isteyecek hali bile kalmamışken o koşmaya devam etti. Bu durumu ilk dört günü hiç uyumadığı ve 10 gün, 10 saat, 30 dakika, 35 saniyede tam 1000 mil koştuğu bir yarıştan sonra “Bedenim ölü gibi olmuştu. Her gün ya duracağımdan korkuyordum ya da büyük bir heyecanla koşuyordum” diyerek anlattı. 1997’deyse Avustralya Canberra’daki Sri Chinmoy 24 Saat Koşu Yarışı’nda 400 metrelik tartan pistte duraksız koştu, rekoru 303,5 kilometreye çıkarttı. O, pistte tam 759 tur atacak kadar güçlüydü, dahası sabırlı ve dayanıklıydı.
Zor Zamanlar, Güçlü Hayatlar
Yiannis Kouros, zor bir çocukluk geçirmişti. Babası, kendisinden olduğuna inanmadığı için onu hor görmüştü. Annesi ve kardeşleri tarafından kucaklanmamıştı. Mutluluğu çocukken tanıştığı atletizm pistlerinde buldu. O sıkıntılı ve kalp kırıcı dönem ona güçlü ve dayanıklı olmayı öğretti. Bazen “kötü olaylar karşısında kapılacağınız çaresizlik ve umutsuzluk, o an tahmin etmediğiniz gizli güçlere dönüşebilir. Bunu değerlendirmek sizin elinizde” diyerek hayatın kendisine getirdiği zorlukları nasıl aştığını anlatıyor.
Bir sporcunun ya da herhangi bir insanın bedensel dayanıklılığını ölçmek mümkündür. Örneğin kandaki oksijen miktarı, yüksek nabızda yüksek efora devam edebilme gücü veya vücudun kendini yenileme süresi antrenörlere ve sporculara bu yönde veriler sunmakta. Fakat Yiannis Kouros gibi asıl dayanıklılığını mental güçlerinden alanları ölçebilecek bir şey yok!
Üstelik Kouros tek değil. Gelmiş geçmiş en büyük basketbolcu olarak kabul edilen Michael Jordan’ın asıl becerisi de buradan geliyordu. Evinde altı NBA şampiyonluk yüzüğü bulunan Jordan’ı Jordan yapan şey asla pes etmemesiydi. Üstelik bu sadece bir maç için geçerli olmayan, tüm kariyeri boyunca ortaya koyduğu asıl güçtü bu. “Majesteleri” bunu “Kariyerim boyunca 9000’den fazla başarısız atış yaptım, 300’den fazla maç kaybettim, 26 kez maç kazandıracak basketi kaçırdım. Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. İşte başarımın sırrı!” diyerek ortaya koyuyor.
Asla Pes Etme
Küçük bir pes etmeme öyküsü zihinsel dayanıklılığın ne kadar önemli olduğunu, bedenimizde bulunan o gizli güçlerin nasıl ortaya çıktığını anlatmaya belki yardımcı olabilir. Eski pist yarışçısı, dağcı ve sportif tırmanma şampiyonu Bob Bergman’ın 2005 yılında katıldığı Dakar Rallisi’ndeki yaşadıkları her şeyi özetliyor. Yarışın bir etabında adeta duvara toslamış gibi hissediyordu. “Hava karardı. Önümde daha 200 kilometre yol vardı ve bu etabı bitiremeyeceğim gerçeğini kavradım. Kolumu kaldıracak halim yokken, karanlıkta 200 kilometre daha nasıl motor sürecektim? Motoru yerde yatar durumda öylece bıraktım, oracıktaki bir ot kümesinin üstüne oturdum ve gözyaşlarımı tutamadım. Ağlıyordum… Uydu telefonu ile karımı aramaya karar verdim.”
Eşi Sharon Sharon yarışı internetten izliyordu, etabın tüm yarışmacılar için çok kötü geçtiğini anlattı. Henüz sadece dokuz yarışçı finişe varabilmiş, dahası etabın iptal edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Bunlar Bob Bergman’a olduğu yerden ayrılmaması için yeterli bahaneleri verebilirdi. Ama Sharon’ın söyleyeceği başka bir şey vardı. “Sharon bana devam etmek zorunda olduğumu söyledi. Tam itiraz edecekken bugün okyanusun ortasında bir ağaca sımsıkı sarılmış bir tsunami kurbanının bir hafta sonra bulunduğunu, onun bunu yapabildiğine göre benim de bu işi becerebileceğimi söyledi. Haklıydı…”
Köpekbalıklarının bütün güçleri tükendiğinde kullandıkları ek bir enerji kaynakları vardır. Bununla avlanmak için son bir çaba sergilerler. İşte Bob Bergman da aslında insanoğlunda bedensel olarak bulunmayan bu son kaynağı zihninde buldu, kullandı ve etabı bitirdi. Evine dönerken bir amatör olarak katıldığı Dakar Rallisi’nin bitirme madalyasını götürmeyi de başardı. Bunu önce eşi Sharon’a, sonra da kendi içinde bulduğu o mucizevi güce borçlu.
Yiannis, Michael ve Bob inanılmaz sporcular olabilir. Ama unutulmamalı ki hepsi hayata sıradan insanlar olarak başladılar. Belki hiç bitmeyecek gibi görünen antrenmanlar yaptılar. Sevdiklerinden uzakta kalarak şampiyonalara katıldılar, çocukluklarını ve gençliklerini bu uğurda harcadılar. Evet yetenekliydiler ama onları başarılı kılan yaptıkları işe odaklanmaktı bu. Hezimetler karşısında yılmamak, asla pes etmemek ve sonuna kadar dayanmaktı. Onlara zaferlere sadece bedenleriyle değil, bu mental dayanıklılıklarıyla ulaştılar.