Öğrenme Tasarımı
Bu makaleyi paylaş
Öğreme Şeklimiz Değişiyor
Günümüzün ekran merkezli dünyasında öğrenme, eğitmen, öğrenci ve ortam arasında karmaşık bir etkileşim söz konusu. Hal böyle olunca öğrenme deneyimlerini destekleyen yeni çerçeveler hızla hayatımızda dahil oluyor. Öğrenme Tasarımı da bunlardan biri.
Neyin, ne zaman, nerede ve nasıl öğretileceğine ilişkin bilinçli seçimleri ifade eden bu harika bir kavram, eğitimcilerden “Neyi öğretmem gerekiyor”un ötesinde düşünmelerini ve “Öğrencilerimin bu kavramı anlaması için en iyi yol nedir?” sorusunu dikkatlice düşünmelerini isteyen kasıtlı bir süreç. Eğitimin odağını basitçe içerik sunmaktan tam eğitmen-öğrenci deneyimini şekillendirmeye kaydırıyor.
Klasik bir görüşle öğrenme
Bir bilgi ve becerinin, öğrenme sayılması için davranışta değişiklik yapması ve davranıştaki değişikliğin uzun süreli olması gerekmektedir. Yeni öğrenmelerle kişinin kapasitesi gelişir, önceden yapamadığı bir şeyi yapabilir hale gelir. Daha geniş anlamda, öğrenmenin sonucu olarak birey, içinde bulunduğu evrene yeni bir anlam yükler ve evrendeki konumunu yeniden tanımlar.
Hepimiz çok uzun zamandır öğrenmenin tanımını böyle yapıyor, böyle “öğretiyor” ve eğitim sistemimizi buna göre inşa ediyoruz. Meseleyi ancak son birkaç yüzyılda bilimsel olarak incelemeye başlamış olsak da öğrenme, İnsanlığın varlığı kadar eski bir eylem. Öğrenebildiğimiz için gelişiyor, evrimleşiyor, ilerliyoruz. Ayağa kalkmayı, adım atmayı, iletişim kurmayı öğrendiğimiz için türümüzü devam ettirebiliyoruz.
Her zaman bir davranışa dönüşmese de, istediğiniz veya istemediğiniz pek çok öğrenme sonucunda “siz” oldunuz. Hatta eskiden öğrendiğiniz bazı becerileriniz kullanmadığınız için köreldiler, bazılarından ise kurtulmak istiyorsunuz. Kimi becerileri ise hiç geliştiremeyeceğinizi düşünüyorsunuz.
Klasik görüşe göre, eğitim bilimlerinde öğrenme olması için davranışta bir değişiklik görmeyi bekliyoruz ancak nöroloji ve tıp bize artık başka kanıtlar ile yepyeni bakış açıları sunuyor.
Yepyeni bir bakışla öğrenmenin sinaptik hali
Teknolojinin gelişmesiyle artık nöronları izleyerek öğrenmeyi başka türlü tanımlıyoruz:
Öğrenme, yeni bir durum / deneyim karşısında aktif rol alarak eyleme geçen nöronlarımız arasında yeniden kurulan veya var olanı güçlendiren sinaptik bağlantılardır. Biraz daha açıklamaya çalışalım; beynimize gelen bir uyarıcının algılanmasından sonra nöronlarımızın arasında kurulan bağlantıları kullanarak bir tepki üretiriz. Örneğin çalan korna sesi kulaklardan beyindeki duyma merkezine iletilir, eğer bu korna sesi bizim için tehlikeli ise, beynin başka bölgelerinde de pek çok nöron arası hızlı bir iletişim başlar ve beyin sinir sistemine, harekete yol açacak başka sinyaller gönderir ve böylece kendimizi hızla güvenli bir yere atıveririz. İşte bu beyindeki tepkinin üretilmesi için gereken pek çok etken; örneğin korna sesinin yönü, aracın büyüklüğü, hızı, bizim konumumuz vb , daha önceki deneyimlerimiz sayesinde kurulmuş nöronlar arası bağlantılar sayesinde (yani eski öğrenmelerimiz sayesinde) hızla değerlendirilir ve bir eyleme dönüşür.
Yani kısaca öğrenme; beyindeki nöronlar arasında yeni bağlantılar kurmak demektir. Bu da ancak deneyim yoluyla gerçekleşir. Yaşantı olmadan öğrenme olmaz. Bu deneyimi geçirmesi gereken ise öğrenenin ta kendisidir; tüm fizyolojisiyle, hem bedeni hem duyguları hem zihniyle yaşantının içinde var olarak ve sistemli bir süreçle öğrenir insan.
Sistematik bir süreç: Öğrenme Tasarımı
Öğrenmelerin hepsi istediğimiz yönde ve işlevde olmayabilir. Farkında olmadan da gerçekleşebilir mesela. Bilinçli olarak, belirli bir amaçla düzenlenmiş deneyimlerle, kişiyi geliştirecek; becerilerini, farkındalığını, var oluşunu, olumlu ve ‘istenen yönde’ ilerletme çabasına da öğretim demek mümkün tabi bu durumda.
İşte öğrenme tasarımı bu noktada eğitim, öğretim gibi kavramlardan farklı bir yerde duruyor. Çünkü öğrenmeye nörolojik ve fizyolojik bir tanım merkezinde bakıyor ve bir insanın (ya da canlının) herhangi bir beceriyi geliştirmesi ve daha önce yapamadığı bir şeyi yapabilir, bir sorunu çözebilir, bir tavrı geliştirebilir olabilmesi için gereken süreçleri planlıyor, tasarlıyor, düzenliyor, uyguluyor ve değerlendiriyor.
Deneyimin gücü adına
Öğrenme için gereken deneyimleri, ortamlar ve kaynakları doğru zaman, mekân ve malzemelerle düzenleyerek bir süreç tasarlıyor. Elbette sürecin en başında bu deneyimin hangi öğrenmeye önayak olabilceğini tanımlıyor, öğrenme sürecini yönetiyor ve bu deneyim sonucunda öğrenmenin hangi düzeyde gerçekleştiğini ölçüyor.
Yani öğrenmenin kendisine bir sistem olarak yaklaşıyor ve her bir yeni sinaptik bağ için gereken sistemin tasarımını yapıyor. Bu nedenle de ‘öğrenme tasarımı’ diyoruz. Her bir birey için her bir öğrenme (yani her bir yeni nöron bağlantısı) biricik ve özgün, işte o yüzden de tek tek tasarlanması gerekiyor.
Öğrenmeyi tasarlamak çok geniş bir kapsama alnına sahiptir. Belli öğrenme biçimlerini, düşünme üsluplarını, konu alanlarını kapsadığı gibi her yaşı ve her türlü bilgi, beceri, tavrı da içine alır. Ve hatta kendiliğinden olmayan bedensel değişmeleri de içerir. “Hayat en iyi öğretmendir” sözü tasarlanmamış ya da bilinçle tasarlanmamış her ortamın öğrenmeye yol açtığını ifade eden harika bir külttür.
Öğreten değil öğrenen
Formal öğrenme ortamlarının tümü şu ya da bu biçimde tasarlanmıştır ancak genellikle tasarımın odağında “öğretme” vardır. Ne öğrenildiğinden çok ne öğretildiği organize edilmiştir. Öğrenme tasarımı ise; öğrenmeyi odağa alır ve her etkinlik öğrenmelerin niteliğine göre hazırlanır, uygulanır ve ölçülür. Bu anlamda öğretmene atfedilen anlam da değişir. Öğretmen öğrenmeleri yönlendiren, kolaylaştıran, ortamı hazırlayan, yani “deneyimlerin” öğrenme ile sonuçlanmasından sorumlu kişi olarak görülür. Okul dışı ortamlar için planlanan öğrenmeler çok daha kolay tasarlanabilir çünkü yüzyıllardır süren alışkanlıklardan ve geleneğin bağlayıcılığından sıyrılmak daha kolaydır.
Bu açıdan baktığımızda her alanda, her yaş ve her eğitim grubuyla ilişkilendirilebilir tabii ki. Ancak yine de altını çizelim; tasarımın odağına ‘öğrenme’yi alır ve o kişide, o öğrenmenin ne deneyimler sonucu oluşabileceğini tasarlama işidir. Bu noktada pek çok değişkeni göz önünde bulundurarak bir deneyim kurgulanır. Deneyim öğrenen tarafından geçirilirken gerekirse yönetilir ve sürecin içinde de sonunda da öğrenmeye ne derece ulaşabildiği hep ölçülür.
Öğrenme tasarımcılarının yetkinlikleri
Öğrenmenin nasıl gerçekleştiğine, yani öğrenmenin fizyolojisine ilişkin temel bilgi ile öğrenmelerin organizasyonuna ilişkin bilgi ve beceri gerekir. Ancak en az bunlar kadar önemli olan bu işten sorumlu kişinin kendisini güvenli ve kolay “öğretme” fonksiyonundan uzaklaştırıp yaratıcılığı ve emek harcamayı devreye sokacak bir tavırda olmasıdır. Elbette, bir öğrenme tasarımcısının öğrenme türleri, seviyeleri, öğrenenin öğrenme biçimleri, ve ihtiyaçlarının farkındalığında olmasından tutun da, bir deneyim kurgulayabilmek için yaratıcılık, problem çözme becerilerine kadar pek çok beceri ve deneyime sahip olması gerekir. Bu özellikler, aslında hepimizin içinde var olan ve geliştirebileceğimiz beceriler. Hatta belki de ilk ve en uzun soluklu öğrenci hepimiz için kendimiziz. Kendimize dönüp bakarak ve ihtiyacımız olan beceriye ulaşmak için bir deneyim tasarlayarak başlayabiliriz.
Öğrenme tasarımına birkaç örnek
Bu kapsamda ele alınabilecek yaklaşım ve teknikler hali hazırda da mevcut aslında. Mesela müzikte Suzuki yöntemi ya da Orff programları ya da Waldorf okulları ve IB International Baccalaureate programları Dünyada uygulanmış ya da uygulanmakta olan bazı programlar olarak öğrenme tasarımına güzel birer örnektir. Çok uzağa gitmemize gerek kalmadan Köy enstitütüleri de bize en yakın ve en güzel örnektler. Bazı şirket ya da kurumların kendi içlerinde düzenledikleri hizmet-içi beceri geliştirme programları da öğrenme tasarımı için mükemmel örnekler olabilir. Umut ediyorum ki bu örnekler her geçen gün çoğalmaya devam edecek.
Ayşe Gürçay
İstanbul Bilgi Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Reklamcılık Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans derslerini Yıldız Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitimde Program Geliştirme üzerine aldı. 2004 -2012 yılları arasında Terakki Vakfı Okulları’nda Öğrenme Geliştirme Uzmanı ve Avrupa Birliği/Uluslararası Projeler Koordinatörü olarak çalıştı. Get-in Network Türkiye koordinatörlüğü sürecinde (2005- 2010) işbirliğinde bulunduğu ülkeler arasında ABD, Hollanda, İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, Portekiz, Polonya, İspanya, İtalya, İsveç ve Norveç yer aldı.
2007 yılından bu yana öğrenme, öğrenmelerin organizasyonu, motivasyon, anlamlı öğrenme, öğrenmede iletişim, organik liderlik alanlarında özellikle eğitim, telekomünikasyon, havayolları, sigorta ve bankalardan Türkiye’nin önde gelen kurumlarına çeşitli atölyeler ve uzun soluklu eğitimler düzenliyor, danışmanlık hizmetleri sağlıyor.