Nazlı İşgücünü Harekete Geçirme Yolları
Bu makaleyi paylaş
E
Yıllardır insan kaynakları ve yönetim alanında çalışan ve aşırı şımartılmış çalışanları motive etmeye çalışmaktan bunalan profesyoneller için harika bir kitap. Egoya Hayır
Benim gibi iş dünyası ve kişisel gelişim alanlarında çok okuyan biriyseniz birbirini tekrar eden ve yapay içerikleri on metre öteden tanırsınız. Trend olan konuları temcit pilavı gibi evirip çeviren yazarlardan beta okurlar hiç hoşlanmaz ve özgün olmayan içerikleri hemen anlarlar.
Bazı yazarlar vardır ki kitaplarının her satırını okuduğunuzda içinizden “İşte bu, işte bu” dedirtirler. Egoya Hayır kitabı yıllardır insan kaynakları ve yönetim alanında çalışan ve aşırı şımartılmış çalışanları motive etmeye çalışmaktan bunalmış profesyoneller için tam anlamıyla böyle bir kitap. Yıllarca Google, Facebook, Uber, NASA, Pfizer, Johns Hopkins, Stanford Healthcare gibi kurumlarda psikolojik danışmanlık ve aile terapistliği yapan CY Wakeman bu kitapta “Açık kapı” politikasının dram kültürüyle beslenen çalışanlar tarafından nasıl suiistimal edilebileceğini ters köşe yapacak bir şekilde ustalıkla anlatıyor:
“Hiçbiri açık kapımdan içeriye, üstesinden gelmeye çalıştıkları zorlu sorunlarla baş etmelerinde daha etkili, verimli ve randımanlı olabilme konusunda benim yardımımı istemek için girmiyordu. Arabalarını şikâyetçi olmak, sızlanmak ve mızmızlanmak için odama sürüyor, boşa alıyor, yakıt tüketip odamın havasını kirletiyorlardı. Ve sonra da benden ulaşmamız gereken noktaya varmamıza imkân sağlayacak yardım ve yönlendirmeyi yapmamı bekliyorlardı.
Bana gelip ‘Biliyor musunuz, eylemlerimi ve karar verme sürecimi bu şirketin stratejisi ile uyumlu hale getiremiyorum. Müşterilerime hizmet vermede daha etkili olmak istiyorum. Şirketin hedeflerini gerçekleştirirken ekip çalışmasına daha çok katkıda bulunmak ve yatırımlarımızın karşılığını daha iyi alabilmek için bana becerilerimi ve iş süreçlerimi geliştirmemde yardımcı olabilir misiniz?’ diyen yoktu”
Çalıştığı kurumda açık kapı politikasının yöneticilerin ve CEO’ların hayatını ağlama duvarına nasıl dönüştürdüğünü fark eden Wakeman, bu konuda yaptığı araştırmalarda yöneticilerin günde ortalama iki buçuk saatini başkalarının serzenişlerini dinleyerek geçirdiklerini saptamış. Bunun üzerine de yıllara dayanan deneyimleri ve mesleki bilgisini harmanlayarak Gerçeklik Temelli Liderlik Felsefesini ortaya çıkarmış ve bunu eğitim programları tasarlayarak liderler için ciddi bir kılavuz hazırlamış. Kitap sadece bu konuda örnekler vermekle kalmıyor aynı zamanda kitabın arkasında yer alan uygulamalarla da yol haritası sunuyor.
Oğlu büyürken ona poker oynamayı öğreten Wakeman oğluyla poker oynamaya başladığında başına gelen bir anıyı şöyle anlatıyor:
“Deneme üzerine deneme yaptık. Sonunda işi kaptı. Hazırdı. Ciddi bir oyun için kâğıtları dağıttım ve herkese konuşmalarını söyledim. Benim acemi pokerci oğlum tereddüt ediyor ve oyunu bekletiyordu, ona konuşma sırasının kendisinde olduğunu hatırlattım. Reddetti. “Senin kartlarını görmeden konuşmayacağım” dedi. Güldüm. Tanıdığım birçok kişi gibi oyuna ortak olmadan önce sonucu bilmek isteyen biri gibiydi. Kazanabilmek için bahsi yükselterek kuralları eğip bükmek için bir yol bulmaya çalışıyordu. Ama poker böyle oynanmaz ve hayat da böyle değildir. Sana verilen kartları alırsın ve beraber olduğun diğer insanların kâğıtlarının ve becerilerinin neler olduğu senin için bir Büyük Bilinmeyen olsa da kendi becerilerine dayanarak bahsini yaparsın. Bir iki el kaybedersen daha iyi olabilmek için ihtiyacın olan becerileri kazanmak için daha çok çalışırsın. Öneriler alırsın, zorluklarla başa çıkma gücü kazanırsın ve duygusal bir banka hesabı oluşturmak için ne gerekiyorsa yaparsın. Oynamayı da bırakabilirsin ama hem oyunda kalıp hem de farklı kurallar talep edemezsin.”
Sanırım Y ve Z kuşaklarına ebeveynlik yapan helikopter anne ve babalar, yazarın ne demek istediğini çok iyi anlayacaklardır. Tek bir dokunuşla hayatlarında istedikleri her konforu zahmetsizce elde etmeye alışmış bir kuşağı yönetenlere, “Ne yaparız da motivasyonu düşük çalışanları motive ederiz?” şeklinde bir felsefeyle bin takla atan insan kaynaklarına inanılmaz bir paradigma değişikliği yaşatıyor bu kitap. Aynı zamanda yolun başında çiçeği burnunda yöneticiler için de şimdiden gerçekçi liderlik yapmaları için bir kılavuz niteliğinde.
Çalışanların gazını almak için yapılan motivasyon konuşmalarının egoları şişirmekten başka bir işe yaramadığı gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Çalışanların her stratejik kararı sorgulamak gibi bir hakka sahip olamayacaklarını, sorumluluk vermeden çalışanların kararlara katılımının sağlanamayacağını, dram kültürüyle beslenen ortamlar yaratıldıkça insanların olaylara sadece haklılık şemasıyla baktıklarının altını çize çize söylüyor.
Kitap; nazlı işgücünü verimli ve akılcı çalışanlara dönüştürmenin anahtarının Gerçeklik Temelli Liderlik olduğu konusunda son derece gerçekçi yöntemler sunarken aynı zamanda Egoya Hayır diyor.
Kitapta neler var?
- Edilgen dinleme yerine güçlü sorular sorarak nazlı işgücünün elini taşın altına sokması konusunda onları nasıl tetikleyebileceğinize dair örnekler
- Aidiyet, sorumluluk ve söz verme eksikliği olan çalışanlara karşı nasıl bir tutum izlenebileceğine dair somut öneriler
- Katılımcı ve sorumluluk alan çalışanlarla nazlı işgücünü ayırt etmenizi sağlayacak ölçümleme kriterleri
- Kurumda arzu edilen iş sonuçlarına ulaşabilmek için liderlere tavsiyeler
- Katılımcı bir kültür ve sorumluluk bilincinin oluşturulması için yol haritası
- Değişimi yönetirken karşılaşacağınız zorluklarla baş etme yolları
- Çalışanların kendi performanslarına ilişkin özdeğerlendirme yapmalarını sağlamanızı sağlayan teknikler