Çeviri Yapmak İsteyenlere Bir Portre: Ümit Şensoy
Bu makaleyi paylaş
Kurgu dışı kitaplarla da ilgilenen biriyseniz şöyle bir kütüphanenize baktığınızda Ümit Şensoy tarafından çevrilmiş bir esere rastlarsınız. Yayınevi tarafındaysanız Ümit Şensoy gibi bir çevirmenle zorlu kitaplar yayınlamaya cesaret edersiniz. Fakat asıl önemlisi, titiz bir okursanız, sayfaları su gibi akıtan çevirmeninizle pürüzsüz bir okuma yolculuğuna çıkabilirsiniz.
Hem kitapların görünmez kahramanlarını biraz yakından tanımak hem de çeviri yapmayı düşünenlere mesleğe yakından bakma fırsatı sunmak adına kendisiyle kitaplar ve yayın dünyası hakkında konuştuk.
Sevgili Ümit Ağabey. Şimdiye kadar kaç yazarı Türkçeye kazandırdınız?
Doğrusu bunu hesaplamak zor. 150’ye yakın kitap çevirdiğimi düşünürsek, bazı yazarların birden çok kitabını Türkçeleştirdim. Buna karşılık bazı kitaplar dergi gibi, örneğin HBR Must Reads serisi. İçinde birden çok yazarın makalesi var. Sonuç olarak yaklaşık aynı oranda, yani 150 dolayında yazarın kitap ve makalesini Türkçeye kazandırmışımdır.
Peter Drucker, Jack Trout, Philip Kotler, Martin Lindstrom, Daniel Goleman, Malcolm Gladwell, vb gibi iş yaşamı, yöneticilik, pazarlama literatürünün önde gelen isimlerinin bazı yapıtlarını dilimize kazandırmış olmaktan özellikle mutluluk duyduğumu belirtmeliyim. Ancak, asıl gurur duyduğum, iş yayınları dışında büyük insan Nelson Mandela’nın “Kendimle Konuşmalar” kitabının dünyayla aynı anda çevrilip yayınlanmasına katkıda bulunmuş olmamdır.
Çevirdiğiniz kitap sayısı ve toplam okur sayısı / baskı sayısı hakkında istatistiki bir bilgi verseniz?
Yukarıda belirttiğim gibi, bazı makalelerden ve dizilerden oluşan kitaplar da içinde olmak üzere, 150 kadar diyebilirim. Üstelik bu, son 18 yılda yaptığım çeviri sayısı.
Yayınevleri bir kitabın genelde tek baskı olarak 2.000 dolayında basıldığını bildiriyorlar. Bazen daha az, bazen daha çok basıldığı da oluyor. Burada söz konusu olan iş kitapları tabi ki.
Bu arada birçok kitap rağbet görüyor ve tekrar basılıyor. Bazı kitaplar 5-6 baskı yapıyor. İlk basımdan 12 -13 yıl sonra bile yeniden basılan kitaplar var. En çok tekrar baskı yapan çevirim İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Ve Steve Jobs Apple’ı Yarattı” adlı kitaptır (belki biraz da ünlü iş insanının ölümüne denk geldiği için). Gerçi bu yayın evinden çevirdiğim 30 kadar kitabın çoğu 3 ila 5 baskı yapmıştır. Ana yayınevim Optimist’ten çevirdiğim 75 dolayındaki kitabın ise 10-15 kadarı sık sık tekrar basılıyor. Buy-ology, Görünmeyeni Satmak, İlk 90 Gün, Leading Digital ve Toyota Tarzı da çok basılanlar arasında.
Sonuçta çevirilerimin toplam baskı ve okur sayısının kabaca 350-400.000 dolayına ulaştığını söylersek, çok yanılmış olmayız sanırım. Ayrıca e-kitap olarak satılanlar var, ama bunu takip edemiyoruz.
Çeviriye nasıl başladınız, kendinizden bahseder misiniz?
Çeviriye başlamam 17 -18 yaşlarındayken, ülkemizde eksikliği hissedilen sol demokratik siyasi ve toplumsal içerikli yayınların yetersizliğiyle ilişkilidir. Acemi bir çevirmen olarak Konuk-Temel – Ürün – Yar yayınları gibi sosyo-politik konuları işleyen, dünya sosyalist literatürünü dilimize kazandırmaya çaba harcayan yayınevlerine çeviriler yaptım. Hatta uluslararası işçi ve sosyalist hareketin yayın organı Barış ve Sosyalizm Sorunları adlı aylık dergiyi uzun süre çok zor koşullarda çevirdim.
Sonraki yıllarda başka mesleklerde çalıştım; 2003 yılında iş yaşamını terk ettim. Birkaç çeviri denemesinden sonra, kadim dostum ve yol göstericim Zülfü Dicleli’nin Optimist yayınevinde çevirmenliği yeniden öğrenmeye ve geliştirmeye başladım. Ardından İş Bankası Kültür Yayınlarında değerli editörüm Ali Berktay’la da çalışmaya başladım. Son dönemde da düzenli çalıştığım yayınevleri arasına Capital MadiaCat kitapları katıldı.
Tabi yalnız iş kitapları çevirmedim, çevirmiyorum. Gerek düzenli yayıncılarıma, gerekse, başka birçok yayınevine (Tübitak, Doğan, Morpa, Boyut vb) Sağlık, Kişisel Gelişim, Eğitim, Yaşam vb konularında çeşitli çevirilerim de var.
Çevirdiğiniz kitaplardan aklınızda kalan / sevdiğiniz bir anekdot var mı?
Bazı kitapları çevirirken öyle bir keyif alıyorum ki. O kadar ilginç ve yararlı şeyler öğrendiğim oluyor ki, inanamazsınız. Ama hepsini çok kısa süre içinde unutuyorum. Demek ki yeni çeviriler için zihnimde yer açılıyor, diye yorumluyorum bu durumu.
Martin Lindtsrom çok eğlenceli ve ilginç bir yazar; hepsi birbirinden değerli üç kitabını çevirdim (Buy-ology, Duyular ve Marka, Small Data). Zaman zaman fikir yürütmelerinin pek doğrulanamayacak kadar uçlara doğru gittiği hissine kapılsam da, okura farklı ufuklar açan biri. “Small Data” kitabı her zaman ilgimi son derece çekmiş olan keskin detektif görüşünü andıran çizgiler taşıyor. Ürün araştırması için ziyarete gittiği Rus ev kadınlarının buzdolaplarındaki magnetlerden çıkardığı sonuçları görseniz, aklınız durur. Bunları Rus annelerini Suudi kadınlarla karşılaştırırken veri olarak kullanıyor.
Yazar başka bir ülkede uçaktan inince mutlaka yabancı kökenli bir sürücünün kullandığı bir taksiye biniyor; çünkü, diyor, yabancı kökenliler size yerlilerin kendi ülke ve halkları hakkında söylemek istemeyecekleri gerçekleri anlatırlar.
Yazar yardımcısıyla birlikte kapılar üzerine küresel bir inceleme yapmış. Metrolar, AVMler, otobüs ve asansör kapılarını videoya çekmiş. Buradan insanların kalite algısıyla ilgili sonuçlar çıkarmış…. Bir örnek daha vereyim: Batı ülkelerinde tuzlukta 3, biberlikte bir delik bulunurken, Asya’da durum tersineymiş. Buradan Asyalıların bibere daha meraklı olması dışında ne gibi işe yarar sonuçlar çıkardığını ise bilemiyoruz.
Çeviri yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?
Yaptığı işi herkes önemser, ya da önemsemeli mi demeliyim? Ama çeviri gerçekten çok hassas ve çok yönlü bir iş. Optimist’teki ilk dönemimi hiç unutamıyorum. Deneyimli çevirmen Zülfü Dicleli’den o kadar çok şey öğrendim ki. Bir kere bence en önemlisi, çeviri kokan motomot (aslına sadık) çeviriyle, serbest çeviri (Türkçe anlatma) arasındaki dengeyi yakalamak. Gençliğimizde, “silahlanma yarışı” teriminin büyük bir özgürlük ve rahatlıkla “askeri sidik yarışı” diye çevrildiği kitaplar okuduk. Bu kadar rahat olmamak gerektiği gibi, bir sürü sözcüğü yan yana dizip ne dediği anlaşılmayan bir cümle ortaya çıkmasına da izin vermemeliyiz.
Ben esas olarak, söylenmek isteneni anlamaya çalışırım; genelde materyal iş kitapları olduğundan yazar bir görüş, bir tez ortaya koyar ve bunu detaylandırır. Buradaki özü ve mantığı yakalayamazsam, doğru dürüst çeviremem.
Çeviri esnasında Google’ı sık sık tararım. Kitaplarda pek bilmediğim alanlardan, tıptan, spordan vb örnekler verilir. Ünlü isimler, yerler ve tarihi olaylardan dem vurulur. Bunları iyi bilemezsem, anlayamazsam, söylenmek isteneni de doğru kavrayamam. Ayrıca çok kitap okumak çeviri dilini hem akıcılaştırıyor, hem de zenginleştiriyor.
Günlük rutininiz nasıl, günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Çalışma tempom mevsime göre değişiyor. Kış aylarında daha uzun süre evde kaldığımdan, günlük çalışma sürem olağan koşullarda 6 saate kadar çıkıyor. Bazen geciken ya da acilen yetiştirilmesi gereken bir iş olursa bu süre uzayabiliyor. Hatta gece bile çalıştığım oluyor. Yazları yürüyüş, deniz, gelen giden dostlar gibi nedenlerle çalışma sürem 3-4 saate kadar düşebiliyor. Ama genelde çalışma tempomu elimdeki iş yoğunluğu belirliyor.
Yürüyüşe, arkadaşlarla buluşmaya, yaz akşamları mangal başı muhabbetlerine, çevre gezilerine ve (pandemiden önce) arabamla yurtdışı gezilerine çıkmaya mutlaka zaman ayırırım.
Türkiye’de çevirmenlerin sıkıntıları neler? Çevirmenlerin bir meslek birliği var mı, bahseder misiniz?
Çevirmenlerin Çevbir adlı bir meslek birliği var, aktif katkıda bulunamasam da, üyeyim. Çok değerli insanların öncülük ettiği, çevirmenleri bir araya toplayıp güçlendirmeye var gücüyle çalışan bir kuruluş. Birlik avukatları çevirmenlerin ücret ve diğer haklarını koruyor, yayınevleriyle hukuksal düzeyde ilişkiye geçiyorlar. Hazır çevirilerin yayınlanmasına yardımcı oluyorlar, eğitici yayınlar yapıyorlar. Mutlaka omuz verilmeli derim.
Çevirmenlerin inanılmaz sorunları var. Bir kere bir kuruluşun kayıtlı elemanı olmayan, evinde benim gibi çeşitli yayınevlerine çeviri yapanlar sigortasız çalışıyor. İnanabiliyor musunuz? Çevirmenler sağlık hizmetlerini kendi ceplerinden karşılamak zorunda. Ayrıca emeklilik olanağı elde etmek de yine kendilerine kalıyor. Öyleyse, alacakları ücret bu gereksinimlerini de içermek zorunda.
İkinci ciddi sorun da, ücret belirsizliği, yani isteyenin istediği rakama iş yaptırmaya kalkması. Yalnızca çevirmenlikle geçinmek bana mümkün değil gibi geliyor. Üstelik geçenlerde bir yayınevinden aradılar, bilgilerimi Linked.in’de bulmuş hanım kızımız. Bana, sonraki baskıları bedavaya getirmek bir yana, 2,5 – 3 ay süre verdiği bir kitap için öyle bir rakam önerdi ki, “aylık asgari ücretin bile ne kadar altında kaldığınızın farkında mısınız?” diye geri çevirmek zorunda kaldım. Şaşırdı. Ona pek doğal geliyor bu durum demek ki. Üstelik hemen her zaman çeviri için görüşme yapan bu yetkililerin (editör herhalde) kendisi de çevirmen oluyor.
Meslek Birliğimizin bir tek tip sözleşmesi var, yayınevlerine bunu kabul ettirmek istiyorlar; oldukça makul bir fiyatlandırma sistemi: kitabın satış fiyatıyla ve baskı miktarıyla orantılı. Ayrıca, bir de pek çok yayınevi sonraki basımlar için para vermeme yolu keşfetmiş. Biz “telif anlaşması yapmıyoruz” diyorlar. Oysa bu yasal zorunluluk olmalı. Sonraki baskılarda nasıl kâğıda, matbaaya para veriyorsan ve kitaptan para kazanıyorsan, çevirmen de katkı payından ötürü ek bir tutarı hak ediyor. Bazı yayınevleri sonraki baskılarda çevirmen ücretinin yarısını veriyor, o da bir şey tabi. Ama yıllar geçince eski rakam üzerinden yapılan ödeme eriyip gidiyor, yani kitabın yeni satış bedeli üzerinden ödeme yapılması daha doğru olsa gerek.
Bunların dışında, çevirdiği kitapta suç unsuru bulunduğu için yargılanan çevirmenlerimiz var. Oysa “elçiye zeval olmaz” derler; çevirmen her zaman, hatta çoğu zaman benimsemediği, hatta herhangi bir fikri olmadığı kitapları dilimize kazandırır.
Ayrıca bir türlü önü kesilmeyen korsan kitaplar yayınevleri ve yazarlar kadar çevirmenlerin de emeğini çalıyorlar.
Çeviri yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Kendimle ilgili anlattıklarımdan işe yarar bir şey çıkarabilen olursa, mutluluk duyarım. Söyleyebileceğim tek şey, çevirdiklerinden kat kat fazlasını okumaları.
Genel olarak çeviri dünyasına ilişkin söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Görünen o ki, bugün ülkemiz bir kez daha büyük bir kırılma var. Ve alt üst oluş sürecine girmiş durumda. Bu tür dönemlerde pek dile getirilmese de, en ağır darbeyi yayıncılık sektörü alır. Zaten az olan okuma ve kitap basım-satım düzeyi hızla düşer. Tabii bu sektörden geçinen herkesi bu durum etkiler. En zayıf konumdaki kesimlerden olan çevirmenlerin gelirleri iyice azalır ve yaşam koşulları daha da ağırlaşır. Bu konuda sektörün kendi içinde yapabileceği bazı şeyler olmalı. Öncelikle, artan hayat pahalılığına yetişmeyi amaçlayan bir fiyatlandırma yaklaşımına ihtiyaç var. Çevbir pandemi döneminde işsiz ve zor durumda kalan üyelerine bir miktar para desteği sağlayan bir uygulama başlattı. Buna destek verilebilir. Sonraki basımlara kademeli de olsa mutlaka ödeme yapılması gerekir. Yayınevleri ödemelerini geciktirmemeye özen göstermelidirler.
Sevgiyle kalın.