Bu yazıyı paylaş
Çocukluğumuzda başlıyor aslında ‘hızlı ol’ algısı.
Ortalama 3 yaşına kadar hız kumandası ebeveynlerimizde oluyor. Yürümek için harcanan çaba, ilk konuşma için verilen emek, tabağındakinin hepsini bitirirsen hemen büyürsün masalları… Sanırım dünyada canlılar arasında bir şeyin zamanını beklemeyen tek canlı olabiliriz.
Ama sana bir haberim var.
Eğer bir yarış arabası, jet uçak veya maraton koşucusu değilsen yavaş hareket edebilirsin.
Her şey bu kadar hızla değişirken ben nasıl yavaş ilerleyip başarılı olabilirim mi diyorsun?
Başarıya ulaşmak, başarıya giden yol, başarının sırrı, başarının formülü gibi cümlelerle internet tarayıcısında arama yaparsanız önünüze çıkan bilgileri okumak ve uygulamak konusunda ne kadar başarılı olabilirsiniz bilmiyorum.
Her başarılı olan kendi tecrübesini paylaşıyor ve pazarlıyor. Belki çoğu kişiye faydalıda oluyordur. Ancak bilmeniz gereken şey tek bir formül yok. Düşünsenize zaten böyle bir sır olsa internete kim yazar?
Başarılı olma konusunda en çok bahsedilen konulardan biri ‘hız’. Elbette hız seni ulaşacağın noktaya daha önce götürebilecek bir etken ama kalıcılık sağlamayabilir. Aslında ortaokulda matematik dersinde çözdüğümüz ‘hız problemleri’ yaşamımız boyunca bize problem olmaya devam ediyor.
Bir araç A noktasından B noktasına saatte 100 Km hızla da gitse 120 Km hızla da gitse sonuçta varış noktasına ulaşacak?
Peki, sence hangi araç o yolda olmanın farkındalığını daha iyi yaşar?
Günümüz koşulları gereği gerek iş hayatı gerekse eğitim hayatında sıkı çalışma gerekiyor. Evet haklısın ‘sürekli çok çalış, en iyisi ol, en büyüğü ol’ algısı içinde çalışıyor sistem. Ama senin en iyi halin ve en büyük halin nedir? Önce buna karar vermelisin. Bu yüzden amaçlarına odaklanarak sadece gelişimine önem vermelisin. Bu süreçte ihtiyacınız olan şey emin olun ilk başta hız değil.
Kendinizi, işinizi geliştirmek, B noktasına varmak yerine yolda olmanın farkındalığını bilmek daha faydalı olabilir. Eğer her gün bir önceki gününüzden ileriye gidiyorsanız, yavaş olmayı kendinize sorun etmemelisiniz. İlerlediğin yol senin için önemli ve değerli ise sanırım o yolculuğun tadını çıkarmak için yavaş olmak o kadar da kötü olmamalı.
Yavaş ilerlemekten değil yerinde saymaktan kork.
Aynı isimle beyaz perdeye de uyarlanan Kleinbaum’un Ölü Ozanlar Derneği kitabında geçen ve çoğumuzu etkisi altına alan bir felsefe olan ‘CARPEDIEM’ duymuşsunuzdur. Bay Keating öğrencilerine hayata daha farklı açıdan bakmayı ve anlamlandırmalı için emek veriyor. Orada geçen bir replik aslında her şeyi anlatıyor.
Keating; Yaşadığın günü kavra! Henüz vakit varken tomurcukları topla. Yazar bunu neden yazmış?
Öğrenci: Acelesi var.
Bay Keating: Bilemediniz. Ama önemli olan yarışmaktı. Çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar! Buna ister inanın ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz.
Şimdi öne doğru bir adım atın. Ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin. Onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız. Sizden pek farklı değiller. Aynı saç modeli. Tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler.
Sizler gibi yenilmez hissediyorlar! Dünya onlar için bir istiridye. Çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar. Sizler gibi gözleri umutla dolu.
Peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar? Çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu.
Ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Yaklaşın. Dinleyin!..
Duyuyor musunuz? Carpe… Carpe… Carpe Diem! (Anı Yaşa)
Okuduğunuz veya rol model aldığınız başarılar bir günde olmadı. Bugün geldiği noktaya ulaşana kadar kaç plan değişti, kaç kez kaybetti bir bakmanızı isterim. İhtiyacın olan başarıya kendi hızınla ulaşabileceğini unutma. Ve başarısızlık korkma.
Önemli olan, diğerlerinden daha düşük hıza sahip olduğunuz değildir. Önemli olan ne yapmak istediğinin farkında olmak, kendini geliştirmek ve ardından bir önceki gününü kendine rakip görebilmektir.
Hiç kimse başarı merdivenini elleri cebinde tırmanmamıştır.
J. Keth Moorhead
Ender Ermiş, PCC/ Csf
Yönetici Koçu