Bu yazıyı paylaş
Dan Zigmond, zen rahibi, veri bilimci ve yazardır. Şu anda Apple’da Özel Projeler Direktörü görevini yürütüyor. Daha önce Instagram, Facebook, YouTube, Google ve Microsoft gibi şirketlerde çeşitli görevler üstlendi.
2500 yıl önce yaşamış, muhtemelen eline para bile almamış bir ruhani liderden iş hayatına dair neler öğrenebiliriz? Bakalım:
İşyerinde Aydınlanma
Uyku dışı yaşamlarımızın büyük bir kısmını çalışarak geçireceğimizi öngören Buda ‘aydınlanmış bir yaşamın sekiz anahtarı’ arasında ‘doğru geçim kaynağını da listeledi. Aydınlanmamızı burada bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyordu. Bu sebeple doğru gelir yöntemimizi seçebilmemiz çok önemsiyordu.
Doğru meslek seçimi neden bu kadar önemli?
ABD’de en büyük beşinci ölüm nedeninin iş ile ilgili stres olduğunu biliyor muydunuz? Amerikan Stres Enstitüsü’nün çalışmalarına göre Amerika’da gerçekleşen tüm doktor ziyaretlerinin yüzden 75 ile yüzde 90’nı stres kaynaklı. İsveç’te çalışan kadınların yüzde 38’i işlerini stresli olarak niteliyor. Düşünün İsveç’te! Yaşantımızın büyük bir kısmının kapsayan iş hayatında mutlu değilsek genel yaşantımızda da mutlu olmamız pek mümkün değil.
Peki iş hayatında stres ve acılardan kurtulabilmek için neler yapmalıyız?
Buda acıdan kurtulabilmemiz için sekiz katlı bir yol tanımlar: Doğru geçim kaynağı, doğru görüş, doğru çözüm, doğru konuşma, doğru davranış, doğru çaba, doğru farkındalık ve doğru konsantrasyon. İşyerinde yapabileceğimiz en önemli şeyse sekiz katmanlı yoldan ‘doğru farkındalık’ a denk gelen ‘dikkatini vermek’. Dikkatini vermek -daha popüler bir ifadeyle ‘farkında olmak’- yaptığımız işleri geliştirmenin en temel yoludur. Peki ofislerinde farkındalık eğitimleri düzenleyen şirketlerde çalışmıyorsak bu yeteneği nasıl edineceğiz? Cevap: Meditaston.
Sessiz bir yer bulun, dik bir pozisyonda oturun ve nefesinize odaklanın.
Uzmanlık belki de düşündüğümüz kadar harika, acemilik belki de korktuğumuz kadar kötü değildir?
Büyük Zen ustası Eihei Dogen, meditasyona yeni başlayanların Buda seviyesinde bir zihne sahip olduklarını öne sürerek; deneyim, tecrübe ve uzmanlık kavramlarını üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini söyledi. Acemi bir zihnin, bizleri kibir, dikkatsizlik ve konfor alanı gibi tuzaklardan korur. Yeni bir işteki ilk gününüzü hatırlayın: çekincen, ürkek, bilgisiz fakat öğrenmeye ve bilgiye tamamen açık olduğunuzu. İşyerindeki her anı bir keşif olarak algıladığınızı ve tamamen o anda olduğunuzu. Acemi zihnimizi kaybetmemek için fazladan çaba vermeliyiz.
Bir alana yeni giren öğrenciler, diğerlerinin en zor problemlerini çözebiliyorlar çünkü bu problemlerin zor olabileceğini bilmiyorlar ve ‘bir uzmanın aptalca veya mantıksız olduğunu söyleyebileceği geleneksel olmayan fikirleri’ denemeye hazırlar.
Sen İşin Değilsin. Onlar da.
Dünya hızla değişiyor. Yönetmelikler, sistemler, müşteriler, iletişim yöntemleri… Meslekler ölüyor, yeni meslekler doğuyor. Aranızda 20 yıldır aynı işi yapan var mı? Kendini işinle tanımlamak sık sık düştüğümüz bir yanılgı. Oysa bu yanılsama sandığımızda çok daha büyük acıları getiriyor beraberinde.
Kendini işinle tanımlamanın iş hayatındaki en olumsuz etkisi, birlikte çalıştığın insanları da yaptıkları işler üzerinden tanımlamana sebep olmasıdır. Oysa sen işin değilsin, onlar da. Bu düşünce biçimini kavramak işyerindeki tartışma ve anlaşmazlıkların kişiselleşmesinin önüne geçecektir. Kimin nasıl bir hayat yaşadığını, ne tür sorumluluklar üstlendiği ve nelerle boğuştuğunu bilemeyiz. Bilmemiz gereken en temel şey:
Onların hayatı da benimki kadar karmaşık ve dağınık. Bu işyeri, o karmaşık resmin sadece küçük bir parçasıdır.
Daha kapsamlı bir okuma için Dördüncü Sanayi Devrimi kitabına aşağıdaki görsel üzerinden ulaşabilirsiniz: