Şimdiki Aklım Olsaydı…
Bu makaleyi paylaş
İnsan yarım asır yaşayınca yolun yarısından fazlasını kat ettiğinin farkına varıyor. İçinden “dur bir mola ver” diyorsun. Böylece bulunduğun yerden geriye dönüp bakmanın, kalan yolu daha konforlu hale getirmek için ipuçları vereceğini fark ediyorsun. Steve Jobs’un Standford Üniversitesi mezuniyet konuşmasını seyrettiniz mi? Öğrenciyken aldığı kaligrafi derslerinin Macintosh dizaynında nasıl işe yaradığından bahseder. Geçmişte yaşadıklarımızın bugüne aktarılmasının öneminden bahsederken şu can alıcı cümleyi söyler:
“Noktaları ileriye doğru birleştiremezsiniz, geriye doğru birleştirebilirsiniz.”
İşte aslında bu köşenin amacı da tam olarak bu. Bu köşenin sahibi bu noktaları birleştirenler. İş hayatında yıllarını geçirmiş kişilere şunu soracağız: Şimdiki aklınız olsaydı neyi farklı yapardınız? Noktaları birleştirerek kendi yaşam çizgilerinde geri dönüp baktıklarında bir daha yaşasalardı, neyi farklı yapacaklarını anlatmalarını isteyeceğiz.
İnsan Kaynakları Yönetimi alanında en saygın derneklerden biri olan ve merkezi Londra’da bulunan CIPD ‘nin düzenlediği uluslararası İnsan Kaynakları Zirvesi’nde çağımızın en büyük düşünürlerinden biri olan Profesör Charles Handy’yi dinleme fırsatı buldum. Handy’ye bu soru sorulduğunda aynen şu cevabı verdi:
“Kırk beş yılımı kim olmalıyım sorusunun yanıtını arayarak geçirdim, ben kimim sorusuna daha erken sorardım.”
Sınır koyar, daha fazla müzakere ederdim.
İş hayatına Wimpy isimli bir hamburgercide başladığımda üniversitede öğrenciydim. Perakende, turizm, medya, danışmanlık gibi birçok sektörde kariyer basamaklarını yavaş yavaş tırmanırken cebime birçok tecrübe koydum ama kendi sınırlarımı koymayı daha yeni yeni öğreniyorum. Sınır koymak sağlıklı ilişkiler kurmak için insanın kendi ihtiyaç ve duygularınI etkin bir şekilde ifade edebilmesi ve yeri geldiğinde hayır diyebilmesidir. Sınırları koyabilmek hangi konularda taviz vereceğinizin, kırmızı çizgilerinizin nerede başlayıp bittiğinin farkında olabilmektir.
Bugünkü aklım olsaydı zoru başardığım için ödüllendirileceğime üst yönetim tarafından “sen yaparsın “diyerek zorlu görevlerin her zaman bana dayatılmasına karşı çıkardım. Takdir edilme ve ödüllendirilme ihtiyacımı yok sayan kişilere nazikçe bu ihtiyacımı ifade eder ve talep ederdim.
Aşırı sorumluluk almanın başkalarına yardım etmekle ilgili değil kendi güç ve itibar ihtiyacımla ilgili olduğunu kabul eder ve başkalarının kendilerini geliştirmelerine engel olduğumun farkına varırdım.
Bugünkü aklım olsaydı müzakere etmekten kaçınmaz, hedef, beklenti, duygu ve ihtiyaçlarımı karşı tarafa anlatabilmek için daha çok emek ve çaba gösterirdim.
Mükemmeliyetçilik esaretine girmez, daha hoşgörülü olurdum.
Lisede okurken tüm derslerim on olduğu halde üç dersten dokuz aldığım için ağlaya ağlaya eve geldiğimde komşularımız kapıya çıkmış ve beni teselli etmeye çalışmışlardı. İş hayatım boyunca da kendime hep yüksek hedefler belirledim. Kusursuz bir varış noktası belirleyerek; karşıma çıkan engelleri yıkmayı, kendimin ya da başkalarının kapasitesini göz ardı edecek şekilde kusursuzluk arayışımı başarı olarak nitelendirdim. Ne büyük yanılgı! Bunun adının mükemmeliyetçilik tuzağı olduğunu çok geç öğrendim. Oysa mesele; insanın hem kendi içindeki hem de başkalarındaki mükemmeli ortaya çıkarmakmış.
Olimpiyatlara hazırlanan genç ve kibirli sporcu Dan’in ve ona spirtüel koçluk yapan Sokrates’in hikayesini anlatan Dingin Savaşçı Filminin son sahnesinde Socrates Dani’yi tepelerde doğru uzun bir yürüyüşe çıkartır. Üç saat süren, zorlu ve dik bir tırmanışın sonunda Dani tepeye çıktıklarında nefes nefesedir. Tepeye vardıklarında Socrates durdukları yerde bir çiçeğin yanında duran taşı eline alır ve sana göstermek istediğim şey buydu der. Dani çileden çıkar ve Socrates’e kızar:
‘’Hadi ama bu kadar yolu bunun için mi yürüdük, bana bir taş göstermen için mi?” der. Socrates ise bu taşın burada olacağını bilmiyordum ki der. Dani önce anlamaz ama sonra o derin mesajın farkına varır.
“Yolculuğun kendisi bizi mutlu eder, varılacak yer değil”
İşte ben de bugünkü aklım olsaydı mükemmeliyetçilik prangamla geçirdiğim yıllara bakınca kendime böyle diyorum.
Peki siz ne yapardınız?
Evet, benimkileri okudunuz. Sizlerinkileri de hakikaten çok merak ediyorum. Yorumlarınızı bırakırsanız kişisel hayatımızda ve çalışma yaşamımızda da bizi tökezleten şeylerin geniş yelpazesini görebiliriz. Hepinizi bekliyorum.
Konuşup anlattıkça daha çok farkına varma dileğiyle.