Aşkın Matematiği
Bu makaleyi paylaş
AŞKIN UĞURLU SAYISI: 37
Dünyayı ve evreni her alanıyla tanımlayabilen ve birçok sorunu çözüme kavuşturan matematik, doğru kişiyi bulmak, onun tercih edeceği kişi olmak ve uzun bir ilişki sürdürmek için de formüller barındırıyor. Evet, duygularımız öngörülebilir ve ölçülebilir olmaktan epey uzak. Ancak bu, matematiğin aşkla ilgili çaresiz kaldığı anlamına gelmiyor. Aşkın yarattığı tutku, heyecan, mutluluk veya mutsuzluk rakamlarla ölçülemese de matematik bize aşk için en iyi olasılıkları veriyor.
Havuzu genişlet
Bazıları için işler yolunda gitmez ve kendisi için özel birini bulmak son derece zor olabilir. Eğitim hayatı biter, iş hayatı başlar, kariyer hedefleri tamamlanır ama bir taraf hep eksik kalır. Yapılan her deneme biraz daha umutsuzluk getirirken, adeta tüm iyiler kapılmış, geriye kimse kalmamıştır. Oysa hesaplamada yapacağınız birkaç değişiklikle bu karamsar tabloyu değiştirebilirsiniz. Matematikçi Peter Backus, “Neden bir kız arkadaşım yok?” isimli makalesinde şöyle bir hesap yapıyor:
- Bana yakın yerlerde yaşayan kaç kadın var? (Londra’da 4 milyondan fazla)
- Uygun yaş aralığında olanların oranı nedir? (Yüzde 20, yani 800.000)
- Bunların bekâr olma olasılığı nedir? (Yüzde 50, yani 400.000)
- Üniversite mezunu olanların oranı nedir? (Yüzde 26, yani 104.000)
- Güzel olanların oranı nedir? (Yüzde 5, yani 5200)
- Kaçta kaçı beni beğenir? (Yüzde 5, yani 260)
- Kaçta kaçıyla anlaşabilirim? (Yüzde 10, yani 26)
Backus yaptığı hesapla 4 milyonun üzerindeki şansını 26’ya kadar düşürüyor. Bir başka matematikçi Dr. Hannah Fry ise Aşkın Matematiği isimli kitabında kriterlerden en az birini biraz olsun esnetmenin dahi yalnızlığın çaresi olabileceğini söylüyor. Meseleaşk olunca elbette hepimizin mutlaka aradığı veya asla kabul etmeyeceği koşullar vardır. Ancak diğer kriterlerden feragat etmek, aday havuzunun büyük oranda genişlemesini sağlıyor. Örneğin Backus’un hesabında son üç maddedeki yüzdeler 20 olsa uygun aday sayısı 1000’e yükseliyor. Bu nedenle arayışınızı bu şekilde sınırlamak yerine çok önemli bulduğunuz birkaç madde belirleyip insanlara bir şans tanımayı denemelisiniz.
İnisiyatif kullan
2012’de Ekonomi Bilimleri alanında Nobel Ödülünü David Gale ve matematikçi Lloyd Shapley tarafından yaratılan bir eşleştirme algoritması aldı. “Gale-Shapley eşleştirme algoritması” adı verilen bu algoritma, “Kararlı evlilik problemi” adı ile de biliniyor. Bir partide karşılaşan 3 erkek ve 3 kadın olduğunu düşünün. “Gale-Shapley eşleştirme algoritması”, erkeklerin tercihlerine göre yapılan eşleşmede her erkeğin sahip olabileceği en iyi partneri alacağını söylüyor. Aslında hesap basit: Bir listeniz varsa en üstten başlar ve aşağıya doğru ilerleyerek mümkün olan en iyiyi bulmuş olursunuz. Aynı senaryoda teklif eden taraf kadınlar olsaydı, durum onların lehine olacaktı. Yani ne istediğini bilmek ve reddedilme riskini göze almak gerekiyor.
Mükemmel profili oluşturmaya çalışma
Günümüz şartlarında hepimizin çevresinde internette tanışan bir ya da birkaç çift bulunuyor. Bazen doğrudan arkadaşlık siteleri, bazen ilgi alanlarına yönelik bir blog, bazen de bir oyun sitesi tanışma vesilesi olabiliyor. Fiziksel olarak bir araya gelmekten çok daha zahmetsiz olan bu yol, birçok adayı şıp diye önünüze çıkarıyor. Arkadaşlık sitelerinde eşleştirmeler çoğunlukla matematiksel hesaplamalar ile yapılıyor. Bu sitelerden mutlu ayrılanlar her zaman en popüler kişiler değil. Hannah Fry, kitabında OkCupid isimli arkadaşlık sitesi üzerinde yapılan bir araştırmayı aktarıyor. Buna göre üyeler güzel buldukları kişilere 1 ve 5 arası puan veriyor. Rastgele seçilmiş 5 bin kadın kullanıcının güzellik puanlarıyla 1 ayda aldıkları mesaj sayısı paralellik göstermiyor. En fazla mesaj, 5 üzerinden 4 puan alanlara gönderiliyor. Fry bu durumu rekabet korkusu ile açıklıyor: “Herkesin sizi güzel ya da yakışıklı bulmasındansa bazı insanların sizi güzel veya yakışıklı, diğerlerininse çirkin bulması büyük bir avantaj yaratıyor. Çünkü sizi güzel bulan ve herkesin sizinle ilgilenmediğini düşünen biri rekabet aşamasını kolaylıkla geçeceğini varsayarak mesaj atmakta daha cesur davranıyor.” Yani mükemmel profili oluşturmaya çalışmayın; saçsız başınızı şapka ile saklamaktan, ideal kiloda olduğunuz yıllar önceki fotoğraflarınızı kullanmaktan vazgeçin.
Sihirli oran: Yüzde 37
Matematik prensipleri doğru kişiyi bulmak, onu beklemek için göstereceğiniz sabır ve tüm adaylar kapılmadan önce harekete geçebilmeniz arasında ince bir dengeye bağlıdır. Fry kitabında bu dengeyi lehinize çevirecek bir taktik sunuyor. “Optimal durma teorisi” adını verdiği bu taktiğe göre; başta karşınıza çıkan hiç kimseyi ciddi bir hayat arkadaşı olarak görmeyip reddederseniz, edindiğiniz tecrübeler sayesinde daha önce tanıştığınız herkesten daha iyi olan kişiyi seçebilirsiniz. Bunun için durmanız gereken sayı yüzde 37. Korkmayın, bu taktiği uygulamak için onlarca kişiyle görüşmek zorunda değilsiniz. Bu oranı yaşa da uyarlayabilirsiniz. 15-40 yaş arasını flört aralığınız olarak alırsak, 24 yaşınıza kadar ilişkilerinizi ciddi bir boyuta taşımadan gözlem yapmalı ve beklentilerinizi netleştirmelisiniz. Bundan sonra vereceğiniz karar, aşkı bulma ihtimalinizi mümkün olan en yüksek seviyeye taşıyor.
Yem etkisi fenomeni
Kriterlerimize uygun kişiyi bulduk diyelim, peki ya o kişinin bizi tercih etme olasılığı? İşte bu olasılığı artırmanın da çeşitli yolları var. Burada devreye insanların tercihlerini manipüle etmede kullanılan bazı basit kurallar giriyor. Pazarlama profesörü Joel Huber’in yarattığı “Yem etkisi” fenomenine göre; olası seçeneklerin arasına daha kötü ya da seçme ihtimalimizin daha az olduğu bir tanesini eklersek, karar vermemiz kolaylaşıyor. Dan Ariely tarafından yapılan araştırmada kadınlara üç erkek fotoğrafı gösteriliyor. Fotoğraflarda Adam, Ben ve Adam’ın çirkinleştirilmiş yüzü bulunuyor. Kadınlardan bir tercih yapmaları istendiğinde en çekici olanın Adam olduğunu söylüyorlar. Bu seçenekler arasında Ben, Ben’in çirkinleştirilmiş yüzü ve Adam’ın olduğu fotoğraflar arasından ise çekici bulunan Ben oluyor. Dolayısıyla girdiğiniz bir ortamda daha çekici görünmenin basit bir yolu var: Yanınızda sizin kadar çekici görünmeyen bir arkadaşınızın olması! Evet, kulağa biraz haince geliyor. Elbette aşka giden yolda her yol mubah değil ama herkesin her şeyi bilmesi de gerekmiyor.
Uzun ilişkinin sırrı konuşmaktan geçiyor
2009 yapımı Vavien isimli filmde Settar Tanrıöven’in Engin Günaydın karşısında bir repliği vardı: “İçine atıyon. Hiç iyi bi’şey değil, atma. Dünyadaki bütün büyük hastalıkların ana sebebi bu, içine atmak. İçine atma. Konuşmak mı istiyon konuş, ağlamak mı istiyon, ne yapmak istiyosan onu yap ama içine atma.” Psikolog John Gottman önderliğindeki akademisyenlerden kurulu bir ekip, yüzlerce çifti gözlemleyerek birbirine karşı sergiledikleri pozitiflik ve negatifliği ölçmenin bir yöntemini geliştirdi. Matematiği evlilik konusuna uygulayan Gottman, bu cetvele göre boşanacak çiftleri, yüzde 90 oranında doğru tahmin etmeyi başardı. Buna göre evliliğin gidişatı en çok konuşma sırasında birbirlerine ne kadar pozitif ya da negatif olduklarıyla ilgili. Birbirlerinin şikayet etmesine izin veren, aralarındaki ufak meselelerin giderilmesi için iş birliği yapan çiftler daha huzurlu oluyor, küçük sorunlar büyümeden çözülüyor, ertesi güne taşınmayan öfke büyümüyor.